Desene tam kumpanyanın içine düştük: Beni Kim Öldürdü?

Cümbüşlü, şen şakrak bir polisiye roman Beni Kim Öldürdü? Akıcı dili, dokunulabilecek denli yakın karakterleri, ritmi, çok iyi ayarlanmış temposu ve eğlencesiyle bir solukta keyifle okunuyor. Burcu B. Bilgin imzalı “Beni Kim Öldürdü?”adlı kitap üzerine Serkan Murat Kırıkcı'nın kaleminden bir değerlendirme yazısı...


Uzunca bir süre üç beş ismin başını çektiği ve onların çabasıyla ayakta kalabilse de sınırlı bir okur kitlesine hitap eden “Yerli Polisiye”nin kaderi 1995 yılıyla birlikte değişti. “İyi polisiye romanın iyi edebiyat” olduğunun kabul edilmesiyle açılan bu yeni damardan pek çok yazar girdi. Okurun da popüler isimlerle birlikte girdiği dehlizden memnun olmasıyla bugün hakkı teslim edilmiş ve kemik bir okur kitlesine sahip bir tür haline gelmiş durumda Yerli Polisiye ya da kullanmayı sevdiğimiz tanımıyla Cinairoman. Türü genişletmenin adımları da atıldı ve Türkiye Polisiye Yazarları Birliği kuruldu. Her yıl düzenlenen etkinlikle dört dalda Kristal Kelepçe Polisiye Edebiyat Ödülleri sahiplerini buluyor. 2019’dan bu yana verilen ödüllerin sahiplerinin okurdan halen karşılık bulmadığını da gözlemliyoruz. Bunca çabaya rağmen halen emekleme evresinde olan bir tür yerli polisiye. Tam da popüler isimlerle sınırlı kalan okur kitlesinin aklını çelecek örneklere ihtiyaç var derken ilaç gibi gelen bir roman yayımlandı. Burcu B. Bilgin’in romanı “Beni Kim Öldürdü?” Eylül ayında Karakarga etiketiyle raflarda yerini aldı.

Nisan 2022’de yayımlanan “Alo Anne Benim Ben” ile ilk roman sınavını veren Burcu B. Bilgin, ikinci romanıyla okurda bıraktığı izleri devam ettiriyor bir bakıma. İlk romanında Cihangir’deki Huzur Apartmanı’nda yaşayan gazeteci Demiray Aydemir’in karnavalesk hikâyesini anlatmış. Uyumsuzluktan doğan uyumun, kaosun güzelliğinin, sıradanlığın içindeki ironinin romanı olarak tanımlanmış bu ilk romanın karakterlerini bırakmamış. Huzur Apartmanı ve karakterleri üzerinden yeni bir hikâye, yeni bir bulmaca kurmuş. Bir devam romanı değil “Beni Kim Öldürdü?”. İlk romanı okumak şart değil. Öte yandan geri dönüp bakılacak bir roman aynı zamanda. Zira karakterler o kadar etkili ve oluşan kaos o kadar keyifli ki bakalım neler yapmışlar hissiyle dolduruyor okuru. Bilgin’in ilk romanda yarattığı karakterler ve mekanın oturmuşluğu “Beni Kim Öldürdü?”ye aynı tınıyla yansımış. Üzerine polisiye örgüsünü yerleştirince ortaya şen şakrak bir karnaval çıkmış.

Cinayet Büronun izinde katili arıyoruz

Metruk bir evde bir kadının ölümü üzerine olay yerine intikal eden Cinayet Büro elemanlarıyla hızlı bir giriş yapıyor roman. Öldürülen kadın Selin Yazman anlatıcılardan biri olarak devam ediyor. Başkomiser Engin Kozak ile bu cinayet sayesinde tanışıyoruz. Doktora tıp öğretecek kadar bilgili, savcıyı iplemeyecek kadar cool, yardımcısıyla sürekli şakalaşacak kadar pratik zekalı bir karakter. Hayatı devamlı bir yol ayrımındaymış gibi geçen bir adam olduğunu öğrenecek denli tanıyoruz. Hatta bir de tiki olduğunu; saatine bakıp başını iki yana sallıyor. Engin komiserin Sherlock diye seslendiği Yardımcısı, başına dert olan isminden bıkmış Tekin Metin, Komiser Gülsen, Doktor Suna ve Amir ŞeŞeŞe’den oluşan Cinayet Büronun izinde katili arıyoruz. Bu arayış klasik bir polisiye kalıbıyla şekillenmiyor. Romanın farklı tınısı sayesinde her karakterine ve olaya zaman ayıran bir müzik albümü gibi ilerliyor. Zira kendine ait bir tınısı var. Bilgin’in Huzur Apartmanı ve karakterler üzerinden yarattığı orkestra adeta bir saat gibi işliyor. Romanın can damarı da bu kemikleşmiş karakterler. Tanır tanımaz ete kemiğe büründürdüğümüz karakterlerin her biri hem etkili ve akılda kalıcı hem de akıcılığı sağlıyorlar. İlk romana pası atmayı da ihmal etmemiş Bilgin. Yazar Demir Aydemir’in romanı çok tutmuş ve diziye uyarlanıyormuş. Romanın adı da tahmin edilebileceği gibi “Alo Anne Benim Ben”.

Huzur Apartmanı’nın yöneticisi herkese mutlaka tanıdık gelecek bir albay emeklisi Sinan. “Memleketi parsel parsel satıyorlar” diye yakınan, gür sesli adam mahalle araplara satılacak diye kafayı takmış sürekli İzmir Marşı çalıyor ve Halk tv ile Sözcü Tv arasında mekik dokuyor. Travesti Sertab, Mürteza amca, şiveli apartman görevlisi, ilk romanın ana karakteri yazar Demir derken oluşan kemik kadro hayli tanıdık. İyi kurulmuş bir “Bizimkiler” havası var diyelim hatta. Apartmanda geçen bölümler okurun da eşlik ederken neler olacağını tahmin ederek eğleneceği bir ferahlık sunuyor. Amir ŞeŞeŞe’nin açılımı, Engin ile doktor Suna’nın diyalogları, Engin’in babası ve çevresi derken oluşan bütüne soruşturma boyunca eklenen karakterlerin de aynı tonda olmasıyla hız kesmeden finale yürüyor roman. Salt gülmek eğlenmekten ibaret değil elbette. Ülkenin mevcut durumuna dair gözlemlerini de araya sıkıştırmış yazar. Aç Suriyeliler, herkesin “yoğunum, yoğunum” deyip hiçbir şey yapmaması, fırsat kurnazlıkları, kumpasa kurban giden haberci gibi örneklerle güncele değinmeler var. Her şeyin arka fonunda halis mulis günümüz Türkiye’si var kısacası.

“Hayat, kaçırılmış fırsatlar ordusu”

Şen şakrak dediysek hep öyle devam etmiyor. Gerektiği yerde ciddileşip söz alıyor roman. “İnsanlar öldüğü zaman artık nüfus dairesi için bir şey ifade etmiyor. Yok öyle biri. Sigorta için ölüyorsun, bankalar için ölüyorsun, elektrik şirketleri için ölüyorsun, kargo şirketleri, apartman yönetimi için ölüyorsun. Bir tek nerede ölmüyorsun biliyor musun? Fotoğraflarda dipdiri, capcanlı kalıyorsun. Kaç gün, kaç ay, kaç yıl geçerse geçsin orada ölmeyen birisin.” cümlesine katılıyoruz elbette. Soruşturmaya dair sözü de Selin alıyor: “Hiç aklına gelmezdi esasen ama işte hayatta insanın en aklına gelmedik şeyler bazen gerçek oluyordu. Hayat, kaçırılmış fırsatlar ordusuydu. İşte yaşamak da kimi zaman bu kaçırılan fırsatlardan biri olabiliyordu. Böyle olaylarda matematiği yoktu hayatın. Kuralı, kanunu yoktu. Bak, pat diye gidivermişti yani. Sahi nasıl gitmişti? Şu ukala başkomiser bakalım bulabilecek miydi?”

“Kalp hatırlar. Pusuya düşer belki ama incindiği yerden her seferinde yeniden doğar.” diyerek Engin’in geçmişini de eşelemeyi ihmal etmeyen romanın soruşturmaya dair sözü de var: “İnsan bazen derinlerde yüzerken mesele aslında daha sığ sulardadır.” Çözdükçe dolaşan soruşturmanın karakteri de ikinci cümbüşü yaratmış. Engin’e verelim sözü: “Oyuncu, şarkıcı, türkücü hepsi var desene. Tam kumpanyanın içine düştük.” Soruşturma safhası polisiyenin tüm gereklerini yerine getirirken yine komik bölümler sürüyor. Apartman görevlisi Durhan ve şüphelilerden Cemil’in bölümlerinde eğlence tavan yapıyor. Bu bölümlerle yükselen ritmi elbette ciddiyet ve uyarıyla sürdürerek finalini yapıyor Beni Kim Öldürdü?. Selin karakteri ile Engin arasında geçen hoş anlar var ama sürprizini bozmamak için değinmeyelim.

Cümbüşlü, şen şakrak bir roman Beni Kim Öldürdü. Akıcı dili, dokunulabilecek denli yakın karakterleri, ritmi, çok iyi ayarlanmış temposu ve eğlencesiyle bir solukta keyifle okunuyor. Bir yandan polisiyenin tüm gereklerini yerine getirirken bir yandan da “hay sizi bana sayıyla mı veriyorlar be?” dedirten anlarla donanmış bir karnaval. Ne okusam da biraz kafam dağılsa, rahatlasam diye düşünenler için biçilmiş kaftan.

Serkan Murat Kırıkcı


Like it? Share with your friends!

0 Comments

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Choose A Format
Personality quiz
Series of questions that intends to reveal something about the personality
Trivia quiz
Series of questions with right and wrong answers that intends to check knowledge
Poll
Voting to make decisions or determine opinions
Story
Formatted Text with Embeds and Visuals
List
The Classic Internet Listicles
Meme
Upload your own images to make custom memes
Video
Youtube and Vimeo Embeds
Audio
Soundcloud or Mixcloud Embeds
Image
Photo or GIF
Gif
GIF format