ABD bir göçmenler ülkesidir. “Amerika, her alanda öncü ve büyük olmasını göçmenlerine borçludur” demek yanlış olmaz. Tam bir kültür ve yetenekler harmanı olmuştur Amerika. Mesela bugün Hollywood dünya sinema pazarına egemense ve çok büyük ve güzel filmler yapıyorsa bu da göçmenleri sayesindedir diyebiliriz.
Değerli hocam Nejat Ulusay’ın aktardığına göre sadece Almanya’dan, aralarında yönetmenler, senaristler, yapımcılar, oyuncular, besteciler, görüntü yönetmenleri, kurgucular ve hatta film eleştirmenlerinin bulunduğu, Nazi rejiminden kaçan yaklaşık 800 sinemacı, 1933-1942 arasında ABD’ye giderek Hollywood’da çalışmaya başladı.
Yalnız Almanya değil elbette. Sessiz sinema döneminden bu yana İtalya, Avustralya, İspanya, Japonya, Meksika, Polonya, İsveç, Hollanda, Fransa gibi ülkelerden ABD’ye çok sayıda -başta oyuncu ve yönetmen olmak üzere- sinemacı gitti.
Greta Gabro’dan Ingrid Bergman’a, Fritz Lang’dan Charlie Chaplin’e, Roman Polanski’den Milos Forman’a, John Woo’dan Mel Gibson’dan Nicole Kidman’a, Penelope Cruz’dan Russell Crowe’a… Bu yaratıcı beyinlerin ve yetenekli isimlerin bazıları ülkelerindeki baskılardan kaçtı, bazıları ülkelerine sığmadı, daha çok büyümek için gitti Amerika’ya.
Hollywood’u büyüten isimler
Ama sanırım asıl Hollywood dediğimiz ABD sinemasını adam edenler İtalyan göçmenlerdi. Francis Ford Coppola, Martin Scorsese, Quentin Tarantino gibi İtalyan asıllı yönetmenler ve Rudolph Valentino, Al Pacino, Robert De Niro, Nicolas Cage, Leonardo DiCaprio, Danny DeVito, Joe Pesci, Susan Sarandon, Frank Sinatra, John Travolta, Anjelica Huston, Jennifer Aniston, Steve Buscemi, Joe Satriani gibi yine İtalyan asıllı oyuncular Hollywood’u büyüten isimlerdi.
Evet, Amerikan sineması göçmenlerin sırtında yükselmiştir.
*Bu yazı daha önce 1 Ekim 2017 tarihli Yurt Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
1 Comments