Olimpiyat Oyunları ilk olarak Yunanistan’da, Antik Yunan tanrılarının kutsal hayat alanı olan Olimpos Dağı’nda başladı. En azından böyle kabul ediliyor. Olimpiyat Oyunları neden Antik Yunan’da başladı? Antik Yunanistan’da Olimpiyat Oyunları nasıldı? Olimpiyat Oyunları tarihi…
Prof. Dr. Kurthan Fişek’in 1985 tarihli Gerçek Yayınevi’nden çıkan “100 Soruda Türkiye Spor Tarihi” adlı kitabında “Antik Olimpiyat Oyunları neden Yunan site-devletlerinde başladı?” başlığını olduğu gibi aktaralım:
Bir bölüm insanın üretim yapmaksızın ürün fazlasından pay almalarını sağlayan bölüşüm mekanizmalarının oluşturulmasına bağlı olarak, bir koldan tarihin ilk devletlerinin kurulduğunu, öbür koldan “spor yapmak” için gerekli boş zamanın yaratıldığını görmüş bulunuyoruz. Bu durumda, köle emeğinin bir üretim biçimine adını verecek kadar kökleşmesine bağlı olarak, köle sahiplerinin spora, müziğe, resime, yontuya ayıracak boş zamanlarının da “köleci” toplumlarda kurumlaşacağı açıktır.
İ.Ö. 600 yıllarına gelindiğinde, her iki kişiden birinin köle olduğu Yunan site-devletlerinde, tarihin ilk sporcularının köle sahibi “özgür yurttaşlar” arasından çıkması, bugünkü Modern Olimpiyat Oyunları’nın önceli sayılan Antik Oyunlar’ın bir avuç köle sahibiyle sınırlı kalması bundandır.
Tarihin ilk “örgütlü spor karşılaşması” sayılan Antik Olimpiyat Oyunları, efsaneye göre, dört Pan-Helenik törenden biri olarak, Elis Kralı Iphitos’un çabalarıyla, İ.Ö. 776 yılında başladı, İ.S. 393 yılında İmparator Theodisius tarafından alınan “kapatma” kararına kadar, dörder yıllık aralarla, kesintisiz 292 kere tekrarlandı. Bir başka efsaneye göre, Kral Pelops tarafından İ.Ö. 1370 yılında başlatılan, ama, İ.Ö. 800’lü yılların ortalarında ara verilen bu oyunların en önemli özelliği “ekecheiria” adı verilen Olimpiyat Barışı geleneğini de beraberinde getirmesiydi. Buna göre, sürekli savaş durumunda bulunan Yunan site-devletleri, Olimpiyatlara üç ay kala silah bırakışır, beş gün sürecek yarışmalar için özgür yurttaşları arasından en seçkin sporcularını seçer, Olympia‘ya gönderirdi. Olimpiyatlar sona erdikten sonra da, sporcuların site-devletlerine güvenlik içinde dönmelerine İmkân verecek kadar uzatılırdı Olimpiyat Barışı…
Kölelerin ürettikleri boş zamana paydaş olan köle sahiplerinin sayısı sınırlı olduğu İçin, o kişilerin yapabilecekleri sporların da sayısı sınırlıydı o dönemlerde… Sözgelişi, İ.Ö. 776 olimpiyatlarında yalnızca tek yarış yapılmış, “stadyum yarışı” adı verilen bu 170 metrelik hız koşusunu Olls’ll Coroibos kazanmıştı. Boş zamanlı insanların sayısı arttıkça, İzleyen olimpiyatlarda spor dalları da arttı, çeşitlendi. Boks, güreş, daha uzun koşular, disk ve cirit atma, koşu, uzun atlama ve güreşten oluşan beşli yarışmalar programa alındı.
Ama, bütün bunlar olurken, bilim, teknoloji ve “uygarlık” da hızla batıya kayıyordu. Özgür Yunanlıların yanında önce Sicilyalı ve Giritliler katıldılar oyunlara… Romalıların Yunan topraklarına girip zorla kendilerini Olimpiyat Oyunları’na katmalarından sonra da, barışçı amaçlarla başlatılan bu “spor şöleni” tek kelimeyle sirke dönüştü.
Panem et circenses… Sirk ve ekmek…
Yazar Budd Schulberg’ün sözleriyle, “Özgür yurttaş ve amatör olan Eski Yunan sporcuları gitmiş, onların yerini bolluk ve şan içinde hızla kokuşan Roma İmparatorluğunda aşağılık bir güruhu eğlendirmek İçin sirklerde biri ölene kadar dövüştürülen gladyatörler almıştı.”
Savaşan insanların bile dostça, barış içinde yarışabileceklerini göstermek, belki de barışı kurumlaştırmak için başlatılan, bu yüzden de “insan-yapısı” kurumlar içinde dünya barışıyla özdeşliği en eskiye giden Antik Olimpiyat Oyunlarının kapısına kilit vurmak, İ.S. 393 yılında, Milano’dan Olympia’ya ferman çıkaran Romalı Theodisius’a düştü.
Yalnızca Avrupa kıtası değil, spor da Karanlık Çağ’a girmişti artık…
0 Comments