İlkokuldan bugüne Avrupa’yı Asya’ya bağlayan jeopolitik konumundan dem vurduğumuz ülkemiz, mevzu kadın haklarına geldiğinde günbegün daha doğuya, hatta doğunun da ilerisine kayıyor. İçinde bulunduğumuz 2024 yılı da yazık ki yine kadın cinayetlerinin, kadına şiddet ve bu şiddetin kaynağını sıkça tartışmamızı sağlayan olaylarla doluydu. “Tartışmamız” tanımı bile doğruluktan uzak aslında, “kankasınmamız” ifadesi haleti-ruhiye’mizi açıklamada daha dürüst, daha samimi.
İşte istatistik bilgileri biraz karıştıralım. Nüfusunun yüzde 49,8’inin kadın olduğu Türkiye, dünyada cinsiyet eşitliğinde bir hayli geride. “Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu”na göre, Türkiye 146 ülke arasında cinsiyet eşitliğinde 129. sırada.
Kadın cinayetleri ve kadına şiddet haberlerinin tabir-i caizse “sıradanlaştırıldığı” bir dönemde yaşıyoruz, kadın kimliğinin devlet eliyle değersizleştirilmesinin normalleştirildiği bir gündemde kadın olarak var olmaya çalışıyoruz. Başımızda, “adam gibi” ve “madam gibi” ölme kavramlarını dilimize kazandıranlar ve yanlarında buna ölümler var. Yetmedi mi? Malum tespiti ayakta alkışlayan bir güruh ve Türk kadınının adam gibi ölme kabiliyetini test eden bir Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’mız, Cuma’ya gitmeyenleri “bacıları” olarak nitelendiren bir imamımız, kadın gibi yaşayacağına adam gibi ölme arzusunu haykıran bir spor kulübü başkanımız var. Kadına dair her öğenin “en kötü”, en aşağılık”, “en değersiz” mertebesine indirgenidiği ülkemizde bir kadın olarak sokağa çıkmak her gün ayrı bir macerayken, hepimizin aklında aynı soru: “Ne yapacağız?”
Feminist hukukçu, öğretim üyesi ve yazar Catharine A. MacKinnon, “Feminist bir devlet kuramına doğru” isimli çalışmasında, “Kadınlar için cinsiyet, kimin kime ne yapmaya izni olduğuna belirleyen bir toplumsal statüdür” der. Türkiye’de bir toplumsal cinsiyet olarak kadınlık, bugün ne hakla yaşamaya müsaade etmeyen bir şey. Kadını tüm olumsuz unsurlar ile nitelenen statü haline getiren bu olgular bir kültürün dallarında budaklandığı, meyvelerini tüm kadınların başında sallandırdığı bir unsur “erkekliği” de besliyor. Artık her gün “erkekleşen” yapısı ile sokağa dökülmeye başladığını gördüğümüz kadınlarla, erkekleşen kadınlar, ya erkekleşen toplumu alt edeceğiz ya da kaybedeceğiz.
0 Comments