Salon filmlerinin yakışıklı ve parlak çocuğu “Tarık Akan“ın romantik komedi ve melodramlardan kopup politik filmlerde oynayarak nasıl bir dönüşüm yaşadığı ve devrimci bir sinemacı olduğunun hikâyesi 1970’lerin ortalarında Vasıf Öngören ile tanışmasıyla başlar.
Tiyatro yazarı ve yönetmeni, tiyatro kuramcısı Vasıf Öngören, Tarık Akan’ın hayatına yön veren hocası ve arkadaşıdır. Yıllarca ona oyunculuk dersi vermiş, kitaplar önermiş ve Akan’ın hayatında ve kariyerinde kırılma noktaları yaratacak konuşmalar yapmıştır. Kartpostal yakışıklısı bir jönden muhalif bir sanatçı yaratmıştır Öngören. Ona kartpostal çocuğu Tarık Akan isminin 40’lı yaşlarına geldiğinde, genç kızlar büyüdüğünde biteceğini söylemiştir. Anlatsın Tarık Akan:
Gerçek hayat bu değil!
“Hayatımda ufkumu açan hocaların en önemlisidir Vasıf Öngören… O, hayatıma girmeseydi ben belki aysbergleri kırmakta zorlanabilirdim. Oyunculuğun ‘o’sunu bilmeden, fizik farkıyla sinemaya girmiştim. Halk beni bir yere getirmişti. Tramplenden atlar gibi atlamıştım sinemanın ortasına… Ama bir süre sonra eksiklerimi fark etmeye başlamıştım. İşte o aşamada teslim ettim kendimi Vasıf hocaya… O bana kitap okumanın disiplinini öğretti önce. Oradakileri tartıştı benimle…”
Akan’ın ilk dönemlerinde oynadığı filmlerden artık memnun olmadığı da bir gerçektir, oynadığı rollerden rahatsızdır. “Gerçek hayat” bu değildir. Her şey güllük gülistanlık değildir ki. Zaten kendisi de öyle bir hayattan gelmemiştir. Bütün çocukluğu Anadolu’da geçmiş, kıt kanaat geçinen bir subay çocuğudur. Denizi bile İstanbul’a yerleştiklerinde, 16 yaşında görür. Babası emekli olunca türlü işlerde çalışır. Cankurtaranlık yapar mesela, sandalcılık, bilet karaborsacılığı… Üniversitede okurken gündüzleri kâğıt işportacılığı, geceleri öğrencilik yaptı. Ancak oynadığı rollerde hep zengin çocuğudur, fabrikatör babasının parasını yiyen şımarık bir genç. O öyle bir hayattan gelmemiştir, içine sinmez artık. Sorgulamaya başlar, düşünmeye, kitaplar okumaya. İşte böyle bir dönemde tanışır Öngören’le. Ustası ve dostu Öngören’in oyunculuğuna katkısını da şöyle anlatır Akan:
“Bana oyunculuğu anlattı. Mesela Beyoğlu’na çıkardık, yolda yürüyen bir kişinin hâli, tavrı, kıyafeti, mimiklerinden yöresini, sosyal sınıfını, mesleğini tahmin etmeye çalışırdık. Senaryoda bir karakteri tahlil etmeyi, Brechtyen oyunculuğu böyle öğrendim.”
Maden’deki cici çocuk
Yeşilçam’a başkaldırması da bu dönemde olur Tarık Akan’ın. Filmleri para basan, neredeyse ayda bir salon filmi çeken Akan, Ertem Eğilmez’in karşısına çıkar ve “Beni bırak” der. Bırakmaz Ertem Eğilmez, tehdit eder, “Seni mahvederim, aç bırakırım seni” der ona. Dediğini de yapar, 2 yıl hiçbir filmde oynayamaz Akan. Çünkü diğer film şirketlerinden de ambargo yemiştir, aralarında anlaşmış ve Akan’a kapıları kapatmışlardır. Maden filmine kadar böyle gider.
Cüneyt Arkın ile oynadıkları ve ikisinin de beş kuruş para almadıkları Maden, o dönemde ilk sendikal haklarını elde etmiş işçilerin hak savaşını konu edinen bir filmdir. Yeşilçam’ın “”cici çocuğu”” olarak bilinen Tarık Akan’ın yerinde artık çok daha farklı bir Tarık Akan vardır izleyicinin karşısında.
Sürü, Yol ve Yılmaz Abi
Maden filmiyle Yılmaz Güney’in de dikkatini çeker. Tanışırlar, dost olurlar. Güney de Akan’ın hayatında önemli bir yere sahiptir, “Yılmaz Abi”sidir onun. Maden filminden sonra gelen ve Güney’in hapishaneden direktiflerle yürüttüğü bir filmdir Sürü.
Tarık Akan’ın Yılmaz Güney ile tanışması, artık toplumsal içerikli filmlerde oynamaya başlamasının da önünü açar. Sürü’den sonra Adak, Yol, Pehlivan, Ses ve daha nicesi… Onlarca politik filmde oynamış ve birçok ödül almıştır Akan. 12 Eylül Darbesi‘nde 12 yıl hapis cezası ile yargılanır, iki buçuk ay hücre hapsinde kalır, işkenceler görür… Tarık Akan’ın geçirdiği dönüşüm hem hayata ve sanata bakışı ve durduğu yeri daha da netleştirmiş hem de oyunculuğunu üst seviyelere taşımıştır.
Barikatın en önünde
O, her dönemde gerçek aydın tutumundan taviz vermedi. Ergenekon tertibinin daha başlarında Türk ordusu ve yurtsever aydınların hedef olduğu günlerde sanat dünyası çıt çıkarmazken Akan yine dik durdu. Davanın düzmece olduğunu söyleyerek, 2008’de, “Yurtsever Aydınlar Serbest Bırakılsın” kampanyasına imza verdi. 2009’da, “Beni de alın” kampanyasında çalıştı. Ağzını açanın “darbeci, Ergenekoncu” ilan edildiği günlerde; “12 Eylül 1980 ülkemde karanlığın başladığı bir an, ama 2011 Silivri, Ergenekon, Balyoz, YÖK, Adalet, gençlik. 2011 ak mı kara mı siz karar verin.” deme cesaretini gösterdi. 2012’de on binlerin Silivri kapılarına dayandığı gün o da barikatı yıkanların en önündeydi.
Tarık Akan 16 Eylül 2016’da aramızdan ayrıldığında Türkiye sadece çok iyi bir oyuncusunu değil; okul kurarak çocuklar yetiştiren çağdaş bir eğitimcisini, toplumsal ve politik gelişmelere kayıtsız kalmayan yurtsever bir aydınını ve en yakışıklı devrimcisini de kaybetti.
*Bu yazı daha önce 16 Eylül 2019 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
0 Comments