Üçüncü romanı ile Yara ile okuyucusuyla buluşan Özlen Alpaslan, Karakarga Yayınları’ndan çıkan kitabını “Benim için en derin, en mahrem, en gizli saklı, en insani düşüncelerin ve duyguların izini sürdüğüm bir roman oldu.” diyerek tanımlıyor. “Ben nereye aitim?” sorusunun peşinden giden ve yüzleşmekten korkmayan bir kadının kendi içine dönüşünü anlatan Yara, nasıl kendi hikâyemizin kahramanı olabileceğimizi sorgulatıyor…
“Ben nereye aitim?” sorusunun peşinden giden ve yüzleşmekten korkmayan bir kadının kendi içine dönüşünü anlatan “Yara”, okurla buluştu. Üçüncü romanınızı, İpek ve Mahir’i yazmaya nasıl karar verdiniz?
Aşk üzerine çok düşündüğüm bir döneme denk geldi İpek ve Mahir’in hikâyesi. “Aşk nedir, ilk görüşte aşk var mıdır, aşktan ve sevgiden ne anlıyoruz? Sevmeye ve sevilmeye bu kadar ihtiyaç duyarken neden çoğu zaman yalnızız? Gerçek aşk nedir?” sorularıyla kendi içimde derin bir yolculuğa çıktığım bir sürecin çıktısı oldu Yara.
Toplumsal olaylara değinen “Yarım” ve Kuzguncuk’un sıcacık atmosferinde geçen “Mahalle”nin ardından “Yara”yı kendi yazın kariyerinizde nasıl bir çerçeveye konumlandırıyorsunuz?
Yarım ve Mahalle’de toplumsal olaylar başroldeydi; ama aslında derdim, bu olayların bireylerin hayatlarındaki izdüşümlerini takip etmekti. Yara’da ise kamerayı tersine çevirip bireyin iç dünyasının toplumsal yaşamdaki yansımalarına bakmak istedim. Benim için en derin, en mahrem, en gizli saklı, en insani düşüncelerin ve duyguların izini sürdüğüm bir roman oldu.
Henüz çok yeni olmasına rağmen okurlardan aldığım yorumlarda şunu görüyorum: En kişisel sandığımız hikâyeler, aslında en ortak hikâyelermiş. İnsan, insanı yarasından tanıyor ve seviyor. Yara ile, biricik sandığımız yaralarımızı paylaşmanın şifasını birlikte yaşıyoruz.
Yazın kariyerimde nasıl bir yere konumlanacağını zaman gösterecek. Ama benim hayatımdaki yeri çok özel: İçimdeki küçük kız çocuğuyla hep aynı yaşta kalacak. Yaralarını gösterecek cesareti bulan o kızı hayatım boyunca şefkatle sevmeye ve ona anne olmaya özen göstereceğim.

Yara’nın üç yıldır sizinle olduğunu söylüyorsunuz. Belli ki hikâye bu süreçte demini almış, tutkuyla okunacak, bir sonraki adımda ne olacağını heyecanla bekletecek bir romana dönüşmüş. Sizce bir romanın olgunlaşmasında “doğru zaman” var mıdır? Yazım yolculuğunuzda sizin için zaman ya da hız ne ifade ediyor?
Bir romanın olgunlaşması için genel geçer bir “doğru zaman” tanımı yapabilecek olgunlukta değilim. Ama hayatta her şeyin bir zamanı olduğuna inanıyorum. Yara da kendi vaktini bekledi. Yazım süreci üç yıl sürdü ama birikmesi kırk yılı aşıyordu. Yazım yolculuğumu, yaşam yolculuğumdan ayrı düşünemiyorum.
Bugünlerde sistem, bizden sürekli daha hızlı olmamızı istiyor. Oysa ben, ancak sükûnetle yapılan işlerden gerçek keyif ve doyum alınabileceğine inanıyorum. Zamanla aram iyi; ne kadar acelemiz varsa zamanın o kadar daraldığını, ne kadar sakin olursak o kadar genişlediğini gördüm. İyi işlerin zamana ihtiyaç duyduğuna, zamanın da iyi işlere saygı gösterdiğine inanıyorum. Yaşarken de yazarken de bir şeyleri kaçırma telaşım yok. Hevesim çok ama telaşım yok.
İpek ile Mahir’in hikâyesini anlatırken sizi en çok besleyen, en fazla ilham veren kaynaklar neler oldu?
İpek ile Mahir’in hikâyesini anlatırken en çok aşkı ve insanın âşık olma ihtiyacını anlamaya çalıştım. Bunun için varoluşçu psikoloji, Gestalt felsefesi ve tasavvuf üzerine okumalar yaptım. Bu alanlarda eğitimlere katıldım, uzmanlarla uzun sohbetler etme şansı buldum. Bildiğimi sandıklarımı yeniden sorguladım, bilmediklerime hayret ettim.
Yola çıkarken kabımı boşalttım. Sonra, içine doldurduğum taze sular kabımdan taşmaya başlayınca yazının başına geçtim. Yazma sürecinde kabım defalarca boşaldı, yeniden doldu. Yara; düşe kalka, eksile çoğala yürüdüğüm bir yolculuğun eseri oldu.

Okuyucu, “Yara”daki olay örgüsünde geçmiş ile gelecekte geziniyor, birbirine ustaca bağlanmış diyaloglarla bir anda bambaşka bir mekâna ve olaya geçiyor. Özellikle böyle bir teknik seçmenizin sebepleri neler oldu?
Zamanın doğrusal değil, döngüsel olduğuna inanıyorum. Benim için geçmiş ve gelecek birer kurgu; aslında tek gerçek olan, içinde bulunduğumuz “şimdi.” Hepimiz bu andan ve ondan önceki tüm anların toplamından ibaretiz.
Hayat çağrışımlar üzerine kurulu. Bugün içtiğimiz bir bardak çayın içinde geçmişte içtiğimiz ve gelecekte içeceğimiz tüm çayların demi saklı. Yara’da da İpek’e her şey, her şeyi hatırlatıyor; çünkü her şey, her şeyin içinde saklı.
Modern çağın “zengin erkek fakir kız” hikâyesini andıran tarafları olan “Yara”da bir araya gelmesi imkânsız gibi görünen iki farklı insanın aşkına tanık oluyoruz. Fakat roman, aşktan çok daha fazlasını anlatıyor. Manipüle edilmenin, sevgiye muhtaç olmanın, çocukluk yaralarının birçok yanını böylesine incelikli şekilde ele aldığınız İpek karakterini oluştururken gerçek hayattan ne kadar esinlendiniz?
İpek, şimdiye kadar yazmayı en çok sevdiğim karakter oldu. Onu yazarken her an sokakta karşıma çıkabilecek kadar etten, kemikten, kandan, sinirden, candan ve yürekten bir kadın olduğunu hissettim. Öyküsü bana çok tanıdık; iliklerime kadar aşina olduğum bir hikâye. İpek, benim için hayat kadar kurgu, hayat kadar gerçek.

“Yara”, bir yandan son derece sarsıcı bir kitap. Okura neleri sorgulatmak, neleri düşündürmek istediniz?
İnsan kendini nasıl ait hisseder? Sevilmek için kendimizden bu kadar ödün vermek, olmadığımız biri gibi görünmeye çalışmak zorunda mıyız? Bu kadar susamışken kabımızı neden bir damla su akıtmayacak yerlere tutarız? İlk görüşte aşk var mıdır, gerçek aşk nedir? Bizim mutluluğumuzdan kim sorumludur? Masallardaki beyaz atlı prensleri beklemeye değer mi? Nasıl kendi hikâyemizin kahramanı oluruz? Varsa bir mutlu son, onu biz yazabilir miyiz? Yara’yı yazarken okura bu soruları düşündürmek istedim.
Önceki iki romanınızda hikâyelerin sonunu belirsiz bırakmayı özellikle tercih etmiştiniz. Bu kez “Yara”ya yakışır bir final okuyoruz. Sizce İpek’in hikâyesi bitti mi?
Bana göre İpek’in hikâyesi asıl şimdi başlıyor. Bugüne kadar başkalarının yazdığı senaryoda belki “en iyi yardımcı kadın oyuncu” ödülüne aday olabilirdi. Ama bugünden sonra, kendi yazdığı hikâyenin başrolü olacak gibi hissediyorum. Devamı mı? Onu artık İpek biliyor.
Son olarak bir sonraki öykünüzü şimdiden sabırsızlıkla bekleyen okurlarınız için neler söylemek istersiniz? Okurla buluşturmayı planladığınız bir hikâyeniz var mı?
Bugünlerde Yara’nın heyecanını yaşıyorum; benim için çok keyifli bir dönem. Bundan sonra yeni hikâyeler için kabımı yeniden doldurmaya niyetliyim. Bir süre kalemimi nadasa bırakıp hayatın eliyle tazelenmek istiyorum. Her şeyin bir zamanı olduğuna inanıyorum. Bundan sonraki öykü de kendi vaktinde yeşerecek. O zaman geldiğinde, yeniden okurlarla buluşacağımıza inanıyorum.
Röportaj: Zeynep Tütüncü Güngör
0 Comments