7 yıl sonra nihayet bu mükemmel ikiliyi, Yavuz Turgul ve Şener Şen’i yeniden beyaz perdede görmek büyük keyif. Bu koca 7 yılda çok büyük bir ihtimalle Şener Şen’i sinemada ilk kez izleyecek olan bir nesil de var artık. Yol Ayrımı tam anlamıyla bir vicdan filmi gibi duruyor. Tolstoy’un, “Kalbimizde Tanrı’nın ışığı vardır, onun adı da vicdandır.” sözünün ışığında yazılmış bir senaryo…
Tüm hayatını, babasından kendisine kalan tekstil imparatorluğunu daha da büyütmeye adayan fakat geçirdiği bir kaza sonucu yaşama karşı bakış açısını değiştiren Mazhar Kozanlı’nın hikâyesini anlatıyor film.
Vicdan duygusundan nasibini almamış, acımasız iş adamı Mazhar Kozanlı, yaşadığı ölümcül trafik kazası sonrası adeta yeniden doğar ve ikinci bir şans olarak gördüğü bu yeni döneminde unuttuğu, belki de hiç tatmadığı bir duyguyla hareket etmeye başlar: Vicdanıyla.
Aile şirketinde (ya da “imparatorluğu” mu demeliyiz?) sahip olduğu yüzde 60 hissesini fabrikalarında çalışan emekçilere devretmek ve kişisel servetini de kurulacak bir vakfa sunmak istemesi filmin ihtiyaç duyduğu ana çatışmayı meydana getirir. Hikâye buradan sonra bir kapitalizm eleştirisi olarak da okunabilir.

Aslında derin bir mesele işleniyor
Tüm mal varlığını emekçilere vermek isteyen Mazhar, ailesi tarafından akıl sağlığının yerinde olmadığı ithamıyla karşılaşınca elbette şaşırmaz. Şirkette aile dışından tek hissedar olan ve Mazhar’ın çok yakın olarak gördüğü Besim, ona “asıl meseleyi” haykırarak anlatır. Besim, ona ticaretin nasıl yürümesi gerektiğini anlatır. Sistemin çarklarına dinamit koyduğunu ve bunun affedilmez olduğunu söyler ona.
Yani aslında derin bir mesele işleniyor filmde. Emek, sermaye, sınıf çatışması, işçiler, patronlar… Aile dramı diye geçiştirilmeyecek bir yapıya sahip hikâye. Ancak bu “derin” mesele hakkıyla işleniyor mu, orasından pek emin olamıyoruz.
Yeşilçam döneminde sinemamıza senarist olarak onlarca film kazandıran Turgul’un, yönetmenliğe geçtikten sonra da yazıp yönettiği filmlerde hep bir Yeşilçam havası vardı zaten. Son filminde de o havayı yakalamak zor değil. Mesela “Nur’un Gemisi”nde öyle sıcak bir ortamla karşılaşıyoruz ki…
Ama asıl olarak Hulusi Kentmen’in babacan fabrikatör rolleriyle simgeleşen “Yeşilçam’ın patron seviciliği” ufak da olsa var bu filmde… Öyle ya, Yeşilçam’da işçi/emekçi bir kazanım elde edecekse eğer, yine onu da patron yapar.

İdeolojik boşlukları dolduramıyor
Üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin son bulmasını, üretim araçlarının emekçilere ait olması gerektiğini savunan bir dünya görüşünü benimseyen filmdeki solcu işçi Emine için, “Hak verilmez, alınır” sözü sadece sloganlarda kaldı anlaşılan. Zira patronun “vicdana” gelip malını mülkünü işçilere dağıtmasından medet umacak bir işçi bilincine aşına değiliz!
Sanayi Devrimi sırasında makinelerini parçalayan İngiliz tekstil işçilerinden esinlenerek makinesini parçalayacak kadar emek ve direniş tarihine hâkim, kendini geliştirmiş bilinçli bir işçi olan Emine’ye (Nihal Yalçın) bu tavır ne kadar yakışıyor?
Böylesine derin bir konuyu, romantik hayallerle işleyen ve ideolojik boşlukları dolduramayan Yavuz Turgul, “her şeye rağmen” yaşayan en büyük yönetmenlerimizdendir. Belki de hâlâ en büyüğü…
Uzun süresine rağmen bir an bile sıkmayan temposuyla sezonun en iyi filmlerinden Yol Ayrımı. İdeolojiden bağımsız değerlendirirsek; iyi yazılmış, iyi çekilmiş ve iyi oynanmış bir film var karşımızda.
*Bu yazı daha önce 12 Kasım 2017 tarihli Yurt Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
İlginizi çekebilir:
One Comment