“SineAforizmalar”ın bu bölümünde “Oz Büyücüsü”, “Guguk Kuşu” ve Polanski’nin “Korsanlar” filmlerini işliyoruz…
Oz Büyücüsü
Daha ufacık bir çocukken bize masallar anlatmaya başlarlar… Büyüdüğümüzde tıpkı onlar gibi ikiyüzlü, bencil, korkak, itaatkar, oportünist kötüler ve köleler olalım diye… İyilik, güzellik, doğruluk, cesaret, yardımseverlik gibi aslında toplumda asla yeri olmayan, bize o masalları anlatanların da hiç umursamadıkları kavramlar kaypakça zikredilir körpe beynimize. Kan kokar tüm masallar! En başta fabl’lar… Çünkü masalların ilk kurbanıdır hayvanlar. Tüm o asil duygular, yüce ütopyalar, iç güzellik, sadece bizim saf kuruntumuz olarak kalır hayatta. Oysa aslolan hep dış güzelliktir onlar için, prensesin kurbağayı öptüğünde anlarız bunu. Faşisttir tüm masallar! Tanrı, devlet ve irin adamlar, bizi hep masal anlatarak kandırırlar.

Küçük Dorothy, Oz Büyücüsü (The Wizard Of Oz, 1939)’nün ülkesinden, Kansas’daki çiftlik evine geri döndüğünde, tüm bu kanlı masalların gönüllü yalancılarına dönüş yapmış olur aslında… Artık asla iflah olmayacak bir kurbandır o. Tanrı, devlet ve irin adamların kanlı masallarına gönüllü ev sahipliği yapan ailenin ellerinde…
Tüm masallar kötülüğü ve zorbalığı meşru kılarlar. Sinema tarihinin en büyük masalı, Hollywood’un ilk kanlı meydan okuması ve akabinde Judy Garland’ın gerçeğe katlanamaması…
Guguk Kuşu

Bir an gelir, bir şeyleri savunmak zorunda kalırsın. Bu bazen lanet olası bir bayrak, bazen sirkte gösteri yapması için dövülen bir köpek, bazen de kutsal bir deli… Tanrı ise deli olamayacak kadar sadisttir! Aslolan, akıllıların kutsal ayetlerini yakıp, delileri özgür kılmaktır. Tüm bunları yapman gerektiğinde “Şef” ve “Yüce Şaman” sana yol gösterecektir.
Polanski ve Korsanlar

Polanski biraz deli doludur, vur dersin öldürür, dediğim dedik, çaldığım düdük der ama has adamdır, kafa adamdır… Öyle ki, çocukluğunda mahalledeki boş arsalarda, yazın ıssız okul bahçelerinde aylaklık ettiğin günlerde sana filmler anlatır. Lisede yasaklı şiirler paylaşır seninle… Üniversitede, korsan gösterilerde kırılan kafa-gözünü sarar. Bazen de küser gider yıllarca, yabancılaşır sana. Sonra bir gün güzel hatunlarla çıkar gelir ve sen yine onunla sinemaya gider, viski içersin. Ve her şeyden önemlisi Roman Polanski çok iyi bir yönetmendir, hatta herkesin burun kıvırdığı Korsanlar (Pirates, 1986) bile 100 Karayip Korsanları gücünde bir külttür…
*Bu yazı daha önce Sine K Dergi’nin Kasım-Aralık 2016 tarihli 1. sayısında SineAforizmalar köşesinde yayımlanmıştır.
One Comment