Herkesin normal hızda yaşadığı bir dünyada, ağır çekimde yaşadığınızı hiç düşündünüz mü? İzledikten sonra hayranlığımı saklayamadığım nadir kısa filmlerdendir Leonard In Slow Motion (2014). Birçok festivalde önemli ödüller kazanan kısa filmin dili oldukça yalın, sakin ve “yavaş”. Filmin ana karakterini Amerikan komedi dizilerinden tanıdık bir sima olan Martin Starr’ın canlandırdığı Leonard’ın ağır çekimdeki hayatının bir kısmına konuk oluyoruz.
Leonard In Slow Motion filmini incelemeden önce konusundan bahsetmek gerekirse: Yaşamını oldukça zorlaştıran bir özelliğe sahip olan Leonard, diğer insanların yanı sıra hayatını ağır çekimde yaşayan birisidir. Bu onun yaşamasını, çalışmasını ve hatta insanlarla iletişim kurmasını büyük ölçüde engeller. Çalıştığı ofiste iş arkadaşları tarafından kabul görmüş olsa da, kendi aralarındaki rencide edici konuşmalara şahit olur. Artık bir çözüm yolu bulması gerektiğinin farkına varır ve satışı yasaklanan bir enerji içeceğinden medet umar. Ama bu da ona çok kısa süreliğine yardımcı olur. Ardından Leonard kendisini çevresindeki hayata uydurmak yerine, etrafındaki hayatı kendi yaşam tarzına uydurur ve bir huzur evinde çalışmaya başlar. Böylece etrafında hemen hemen onunla aynı yavaşlıktaki yaşlı insanlarla hayatını sürdürür. Ve aşık olduğu iş arkadaşı Sheryl’e bir kartpostal yoluyla duygularını anlatır. Filmin son sahnesinde ise yaşlıların aerobik yaptığı bir havuzun dibinde (ikisinin de her koşulda eşit olduğu bir ortamda) buluşur, el ele tutuşurlar…
Yenilikçi teknik
Film teknik açıdan oldukça yenilikçi. Yönetmen Peter Livolsi verdiği bir röportajda her sahneyi üçer kere çektiklerinden söz etmiş; ilk olarak Leonard’ın ağır çekimde olduğu sahneyi, ardından etrafındaki normal hızda hareket eden insanları ve son olarak da arka plandaki objeleri ve dekoru. Ayrıca filmde kullanılan müzikler de en az tekniği kadar ilgi uyandırıcı. Filmin açılış sahnesinde Leonard’ın ağır çekimde koşmasıyla çalmaya başlayan caz şarkısı adeta onun içerisinde bulunduğu -her şeyin ağır çekimde olduğu- dünyanın referansı gibi. Sinematografik açıdan Wes Anderson’ın filmografisinden bir parçaymış hissi veren film, gerçek bir dünyanın içerisine sıkışmış, olağandışı bir karakterin hayatının çizgiromanvari bir hikayeye dönüşmesinde oldukça etkili bir olgu.
Filmi izledikten sonra kafama bir soru takıldı ve size de o soruyu sormak istiyorum: “Hayatınızın gidişatını etkileyen bir engeli nasıl ortadan kaldırırsınız?” Her insanın karşısına çıkan engellere karşı aldığı tavır farklıdır. Kimisi onu görmezden gelirken, kimisi daha da üzerine gider. Belki de asıl çözüm yolu Leonard’ın da yaptığı gibi, o engeli kendi kurallarımıza göre şekillendirmekten geçmektedir.
*Bu yazı daha önce GodFather Dergisi’nin Temmuz-Ağustos 2016 tarihli 3. sayısında yayımlanmıştır.
One Comment